Anizokori Tehlikeli mi? Tarihin Bakışında Bir Dengesizlik Meselesi
Bir tarihçi olarak geçmişe baktığımda, insan bedeninin her ayrıntısında bir metafor ararım. Göz bebeklerinin eşit olmaması anlamına gelen anizokori, tıpta nörolojik veya fizyolojik bir durum olarak değerlendirilir. Ancak tarih boyunca bu tür fiziksel farklılıklar yalnızca tıp biliminin konusu olmamış, toplumsal algının, kültürel sembollerin ve hatta iktidar ilişkilerinin de birer göstergesi olmuştur. “Anizokori tehlikeli mi?” sorusu bu yüzden yalnızca bedensel değil, aynı zamanda tarihsel bir sorudur. Çünkü dengesizlik, ister bedende ister toplumda olsun, insanlık tarihinin kırılma noktalarını belirlemiştir.
Gözün Tarihi: Görmenin İktidarı
Göz, tarih boyunca hem bilginin hem gücün sembolü olmuştur. Antik Mısır’da Horus’un Gözü, koruyucu bir tılsım olarak iktidarın meşruiyetini temsil ederdi. Orta Çağ Avrupa’sında ise “şeytani bakış” ya da “nazar” inancı, farklı göz renkleri ya da biçimsel farklılıklarla ilişkilendirilirdi. Bu dönemlerde gözlerdeki asimetri, doğanın bir hatası değil, kaderin ya da tanrısal bir mesajın yansıması olarak görülürdü.
Modern tıbbın gelişmesiyle birlikte, anizokori biyolojik temelleriyle açıklanmaya başlandı. Ancak tarihçi gözüyle baktığımızda, bu açıklama tek başına yeterli değildir. Çünkü “asimetrinin” korkutucu ya da gizemli algılanması, toplumların düzen ve denge arayışının kültürel izdüşümüdür. Göz bebeklerindeki fark, insanoğlunun en derin korkusuna — dengesizliğe — işaret eder. Tıpta bu durum çoğu zaman zararsız olabilir ama tarihsel ve sembolik düzeyde her zaman bir uyarıdır: Denge bozulduğunda değişim kaçınılmazdır.
Tarihsel Dönüm Noktalarında Dengesizlik
Anizokoriyi, tarihsel bir metafor olarak düşündüğümüzde, insanlık tarihinin kırılma anlarını da bu “asimetriler” üzerinden okuyabiliriz. Roma İmparatorluğu’nun çöküşü, yalnızca askeri bir zayıflık değil; toplumsal, ekonomik ve kültürel güçlerin birbirinden kopmasıydı. Bir taraf büyürken diğeri küçüldü — tıpkı iki farklı boyuttaki göz bebeği gibi. Fransız Devrimi’nde de benzer bir tablo görülür: aristokrasiyle halk arasındaki eşitsizlik büyüdükçe, sistemin gözünde dengesizlik tehlikeli bir hâl aldı.
Bu tarihsel örnekler bize şunu hatırlatır: Dengesizlik her zaman bir uyarıdır, ama aynı zamanda dönüşümün habercisidir. Bedende bir göz bebeği diğerinden büyükse, bu bazen nörolojik bir uyarı olabilir; toplumda bir sınıf diğerinden fazlasıyla büyümüşse, bu da toplumsal bir “hastalık” belirtisidir. Tarih, bu tür dengesizliklerin sonunda ya bir devrim, ya bir reform, ya da bir çöküş getirdiğini defalarca göstermiştir.
Anizokori ve Modern Zihnin Dengesizliği
Günümüz insanı, bilgi çağında yaşasa da zihinsel bir “asimetri” içinde varlığını sürdürür. Teknolojiyle donanmış bir gözümüz dünyayı sürekli tarar, ancak duygusal gözümüz giderek kapanır. Biri büyür, diğeri küçülür. Böylece modern birey, tıpkı anizokorili bir göz gibi, aynı anda hem çok fazla görür hem de yeterince anlamaz. Bu durum, tarihsel bir ironiye işaret eder: Gözlerimiz açık ama anlamın derinliği giderek flu.
Tıpta anizokorinin nedeni bazen geçici, bazen de ciddi bir rahatsızlıktır. Aynı şekilde, çağımızın toplumsal anizokorisi de kimi zaman geçici dengesizliklerden kaynaklanır; ekonomik krizler, ideolojik kutuplaşmalar ya da bilgi kirliliği… Ancak bu dengesizlik uzun sürdüğünde, sistemin kendisi hastalanır. Tarih boyunca hiçbir uygarlık “tek gözle” ayakta kalamamıştır.
Bedenden Topluma: Dengeyi Yeniden Kurmak
Anizokorinin en ilginç tarafı, her zaman tehlikeli olmamasıdır. Bazen doğuştan gelen, zararsız bir farklılıktır. Belki de tarihin bize anlattığı şey tam da budur: Her farklılık bir tehlike değildir, bazı dengesizlikler yaratıcı bir yeniden yapılanmanın başlangıcı olabilir. Rönesans bu tür bir “asimetrik aydınlanmanın” ürünüdür. Orta Çağ’ın tek yönlü dini bakışının karşısına insan merkezli bir düşünce biçimi çıkmıştır. Bu da bir tür toplumsal anizokoridir — iki farklı bakışın bir arada var olabilme cesareti.
Dolayısıyla “Anizokori tehlikeli mi?” sorusuna verilecek tarihsel cevap şudur: Tehlike, farklılıkta değil, farklılığa tahammülsüzlüktedir. Göz bebeklerinin eşit olmaması, bazen doğanın küçük bir oyunudur; toplumların eşitsizliği ise insanın kendi yarattığı bir dengesizliktir. Beden bunu kısa sürede onarabilir ama tarih, bu onarımı yüzyıllar boyunca dener.
Geçmişten Günümüze Bir Paralellik: Denge Arayışı Bitmez
Bugün bir bireyin anizokorisi tıbbi olarak kolayca açıklanabilir: sinirsel refleksler, ilaç etkileri, travmalar… Ancak toplumsal düzlemde yaşanan anizokoriler —yani eşitsizlikler— hâlâ aynı soruyu karşımıza çıkarır: “Denge bozulduğunda ne olur?” Tarih boyunca bu sorunun cevabı hep aynı kalmıştır: ya yeni bir düzen doğar, ya da eski düzen çöker.
Bu nedenle, göz bebekleri arasındaki fark bize sadece biyolojik değil, felsefi bir ders de verir. Bazen bir farkın farkında olmak, bir medeniyetin yeniden uyanışına vesile olabilir. Tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de dengeyi aramak, insan olmanın tarihsel kaderidir.